26 Eylül 2015 Cumartesi

Dizi İncelemesi : Fear The Walking Dead


Dizinin en son 4. bölümünün yayınlanmasından sonra, ve son zamanlarda baktım kitap yorumu paylaşamıyorum bari başka şeyler paylaşayım dedim. Yabancı dizi izleyenler yada arkadaşları izleyenler elbet The Walking Dead'i duymuş veyahut izlemiştir. Ben ikinci kategorideyim.
 Biliyorsunuz The Walking Dead gerilim ağırlıklı bir zombi dizisidir. Karşılaştığımız zombi dizilerinden birazda farklı bir konu içermektedir üstelik. Karakterlerimiz halktan, sıradan insanlar. Öyle aralarında bağışıklığı olan insanda yok. Bu yönünden The Walking Dead'e zaten hayranım.
 Şimdi gelelim Fear The Walking Dead'e. The Walking Dead virüsün yayılmasından 9 ay sonradan (yanlış hatırlıyor olabilirim) başlıyor. Yani diziye başladığınızdan andan itibaren o boş sokaklara, etraftaki çürümüş cesetlere, yağmalanmış dükkanlara tanık oluyorsunuz. Hemen şıp diye "şu karşıdan gelen bir zombi ya yolumu değiştirmeliyim yada onu öldürmeliyim" diye düşünen karakterlerle karşılaşıyorsunuz. FTWD ise olayların başlangıcını konu alıyor.
Robert yine sıradan karakterleri konu almış. Uyuşturucu kullanan bir erkek çocuk, ergen bir kız çocuk, sert ve korumacı bir anne, çocukların kabullenmediği bir üvey baba, üvey babanın ardında bıraktığı eşi ve babaya düşman bir diğer ergen oğlu. (Ergen kelimesini hakaret olarak algılamayın, lise çağındalar ve etraflarındaki kişilere karşı öfkeliler o kadar)
 Dediğim gibi olaylar virüsün ilk çıktığı zamanları konu alıyor.Yani insanlar daha "Ne zombisi, o benim dostum, o sadece hasta, tüm bunlar geçicek" düşüncesindeler. Bu düşünceler her ne kadar size sıkıcı ve aptalca gelse bile adamlar ne bilsin olayın daha da büyüyeceğini. Hem etrafta "hepimiz ölücez" diye de bağıramazlar ya!
İlk iki bölümden sonra artık dizi sıkıcılaşmaya başladı diyebilirim. Ama bu demek değildir ki diziyi bırakacağım. Asla! Zaten TWD izleyenler dikkat etmiştir. Robert Kirkman kan ve vahşetten çok insan psikolojisine, hayatta kalma içgüdüsüne yoğunlaşan biri (Tabii bu dizinin kanlı sahnelerinin ve zombi makyajının kötü ve baştan savma olduğu anlamına gelmez, gelmesi teklif dahi edilemez). TWD de artık zombi görünce değilde iyi kalpli(!) insan görünce kıllandığımız bunun bir örneğidir.
Velhasıl, FTWD'yi izlememin en büyük nedeni TWD gibi işlerin daha kızıştığı noktaya gelene kadar insanların nasıl değiştiğini ve neler yaşadığını görmektir. Hatta belki TWD'den tanıdığımız bazı kişileri bile görebiliriz.

Ha eğer "zombi filmi/dizisi dediğin kanlı olur, hareketli olur vahşi olur" derseniz size 28 Gün Sonra ve 28 Hafta Sonra'yı öneririm. Enfesler. Daha farklı virüslü filmler ararsanız Ben Efsaneyim ve onun senaryo devamı olan İnsanlığın Sonu'nu da söyleyebilirim. Biraz da komedi olsun isterseniz Zombieland'i izlemenizi tavsiye ederim.



10 Temmuz 2015 Cuma

Kitap Yorumu: 5. Dalga - Rick Yancey

Kitap Adı: 5. Dalga

Yazar: Rick Yancey

Sayfa Sayısı: 462

Yayın evi: Pegasus

Notum: 5










         1. Dalga: Dünya karanlığa gömüldü 
         2. Dalga: Sadece şanlı olanlar kurtuldu
         3. Dalga: Sadece şanssız olanlar sağ kaldı                   
         4. Dalga: Tek bir kural geçerliydi: Kimseye güvenme   
                 5. Dalga: Kimse ne olacağını bilmiyor
                                                            ***

Eveet. Sonunda kitabı aldım ve okudum. Hatta benden önce annem okudu ve azıcık da spoiler yedim. Şimdi, ben fark ettim ki yorumlarımda kitabın özetinden yada konusundan neredeyse hiç bahsetmiyormuşum. Dedim Zeynep olmaz böyle. İşte ben de artık kitabın konusuna da değinmeye karar verdim.

Kitap Cassie'nin günlüğüyle başlıyor. Dünya'ya uzaylıların nasıl indiğini ve insanların ilk tepkilerinden bahsediyor. Kızımız Cassie bu duruma ilk başlarda bir savaşçının gözünden bakıyor. Evet çok açıklayıcı oldu (!). Yani kızımız uzaylılar gelince korkmak yerine sanki istemediği biriyle aynı odayı paylaşmak zorunda kalmış gibi davranıyor. Herkes gibi onları Dünya'da istemiyor. Fakat babası Cassie'nin ( ve Dünya nüfusunun %99'unun ) aksine uzaylıların gelmesinden hiç de şikayetçi değil. Hatta bunun iyi bir şey olacağı kanısında. Zaten Cassie'nin ve ailesinin başına ne geldiyse babasının bu tavrı yüzünden. Cassie'yle hiç anlaşamadığı gibi onun fikirlerine önem de vermiyor. Cassie ve ailesi diğer tüm insanlar gibi kırsal alanlardaki kamplarda tanımadıkları insanlarla yaşıyorlar. Ve oradaki tüm insanlarda hükumetten geriye kalan askerlerin onları bulup yardım edeceği umudu var. Tabii Cassie hariç. Ve bir gün dilekleri kabul oluyor. En azından onlar öyle zannediyorlar. Çünkü gelen askerler Cassie'nin biricik kardeşi Sam'i güvenli bir yere götürecekleri iddiasıyla alıyorlar. Cassie her ne kadar buna karşı gelse de babası askerlere güveniyor ve Sam'i veriyor. Sonrasında da Cassie hariç tüm kampı öldürüyorlar. İşte bu olanlar Cassie'nin içindeki savaşçı kızı çıkarıyor. Erkek kardeşi Sam'i bulmak için yollara koyuluyor. Hesapta bu yolculuğa tek başına çıkacağını düşünürken biri ona eşlik ediyor. Hatta en son tahmin edeceğiniz biri.

Kitap iki kişinin ağzından anlatılıyor. Biri kızımız Cassie bir diğeri de Cassie'nin ilkokul aşkı Ben Parish. Ben'in yaşadıkları Cassie'ninkinden çok daha farklı. Aslında ikisi de böyle bir dünyada yaşayan iki tür insanı anlatıyor. Onlar haricinde başka tür olaylar yaşayan insanlar var mıdır emin değilim. Ben daha çok sıradan düşüncelerde bir insanı anlatıyor. Normal bir yaşantısı ve fikirleri olan bir insanı. Hayatta kalmak için güçlü olması gereken bir insanı. Ben içinde bulunduğu askeri kampla bize yeni dünya hakkında daha başka konularda bilgi veriyor.

1. Dalga: Işılar söner
2. Dalga: Sular yükselir
3. Dalga: Salgın
4. Dalga: Susturucular
Her ne kadar farklı durumlarda ve amaçlarda gibi gözükseler de herkesin aklında aynı soru var 5. Dalga ne olacak?

Kitabın konusu çok güzel ve ince düşünülmüş. Öyle uzaylı istilası diye kestirip atılmamış. Tam bir istila olmuş. İlerleyen sayfalarda da aksiyon hiç kesilmiyor ve yazar bizi şaşırtmaya devam ediyor. İleri ki sayfalarda ne olacak diye kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Sadece çok küçücük, minicik bir kısımda Cassie'nin devamlı çiftlikte Evan'la kalması ve aşklı meşkli olaylar sıkılmama sebep oldu. Ama o kısacık sıkıcı bölüm tüm kitaplarda var ve aşk da şart. Öyle vıcık vıcık değil de heyecanlı ve gizemli aşklardan bahsediyorum.

Yazar karakter seçerken tam da bu kitaba uygun karakterler seçmiş. Ve dozunda olmuş. Araya küçük dramlar katmayı unutmamış. Gerçekten yazarın güçlü bir kalemi ve hayal gücü var. Sizi gerekli yerlerde ters köşe etmekten de hiç çekinmiyor.

Kitabın sonunda aksiyon kat be kat artıyor. Ama öyle son sayfanın ayrı gayrı bir çarpıcılığı yoktu. Benim bunlar için bir benzetmem var. İyi bir dizinin iyi bir sezon finali gibi. Son sayfalarda az önceki bol hareketten sonra yazar bize bir nefes alma ve dinlenme fırsatı tanımış. Küçük bir mola. Ancak hepimiz biliyoruz ki bu mesele burada bitmedi.

İlk kitabı okuduktan sonra ikinci kitap için beklentimi ister istemez büyük tutuyorum. Umarım tatmin edici olur. Bu arada eklemeyi unutmuşum. Kitapta ki mizah için bile o kitap okunur. Böyle gergin bir ortamda bile gayet kaliteli espriler yapmaları çok hoş.

Dip not: Yarın Çankırı'ya gitme ve oradan da Sinop'a geçme ihtimaliyle uzunca bir süre yorum yazamayacağımı fark ettim. Her ne kadar kitabı uzun zaman önce okusam da yorumunu şimdi yapma fırsatı bulabildim. Tekrardan uzun bir süre buralarda olamayacağım için bu yorumu hemen yazayım dedim ve resim yapma fırsatı bulmadım.

                                                                                         Kitaplıktan Sevgilerle...
         

7 Haziran 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Kördüğüm - Gena Showalter

 Kitap Adı: Kördüğüm

Yazar: Gena Showalter

Sayfa Sayısı: 416

Yayın evi: Pegasus

Notum: 4











Crossroads lisesi'ne yeni gelen çocukta farklı bir şeyler var...
Çoğu on altı yaşındaki gencin arkadaşı vardır, Aden Stone'un ise zihninde yaşayan dört ruh var.Biri zamanda yolculuk yapabiliyor.Biri ölüleri diriltiyor.Biri diğer insanları kontrol edebiliyor.Biri de geleceği görüyor.Herkes deli olduğunu düşündüğü için Aden tüm hayatını akıl hastaneleriyle ıslahevlerinde geçirmiştir. Fakat her şey kısa süre içinde değişecektir. Aden aylardır güzel ve gizemli bir kıza dair hayaller görmektedir. Bu kız onu ya kurtaracak ya da mahvedecektir.Birlikte entrika ve tehlike dolu bir dünyaya adım atarlar...Ama herkes hayatta kalacak kadar şanslı olmayacaktır.

 Uzun zamandır yorum yazmadığımı fark ettim. Bu yüzden kısa zaman önce bitirdiğim Kördüğüm'ün yorumunu tazesiyle yapmaya karar verdim.

İşe her zaman yaptığım gibi karakterlerle başlıyorum. Çünkü bana göre kitabın konusu ne kadar güzel olursa olsun eğer karakterler yetersizse kitabın bir önemi kalmıyor. İlk olarak ana karakterimiz Aden'ın kişiliğini bir gözden geçirelim.

 Aden'ın ıslahevleriyle ve akıl hastaneleriyle  arası olduğu için hemen dikkatim çekmişti zaten. Bir de şu hep hor görülmesi, tehdit edilmesi, aşağılanması... Ama tüm bunların yanında hala güçlü olması da ona hayran olmama sebep oluyor. Kafasında ki dört sesle arasında ki bağ çok güzel. Güzel ve karmaşık.

Kitabımız da Aden'dan sonra Marry Ann anlatılıyor. Başlar da tutuluyor. Marry Ann ilk başta bana çok sıradan bir karakter gibi gelmişti. Derslerle arası iyi olan kız, sıkıcı, eğlenmeyi bilmeyen, okulun fultbol takım kaptanıyla çıkan bir kızdı işte. Hep karşılaştığım bir karakter işte dedim. Ama sonraların da kabuğun çıkışı, düşünce biçimi, verdiği karalar, zekası... çok hoşuma gitti. Kitapta ki tek sevimli karakterdi. Biraz güçsüz gibi gelebilir ama çoğu karakterin huzurlu olmasına sebep olan, onları güçlü ve ayakta tutan biriydi kendisi. En çok da Riley' yi.

Riley kitabımızın kur adamı. Aslında böyle ciddi, aşırı korumacı sert erkekleri pek sevmem ama Riley Marry Ann' in başına gelen en güzel şeydi. Aralarında ki bağı anlatmak çok zor. Aşırı sert ve öldürme odaklı, affetmez biri gibi duruyor ama Marry Ann' e öyle bir konuda tavsiye verdi ki şok oldum. Kıza resmen ona ihanet edenleri affetmesini önerdi.

Kitabın başında hep Marry Ann'le Aden'ı sevgili olacak sanıyordum. Yanılmışım ve iyi ki de yanılmışım. Dostlukları çok daha güzel. Hem eğer sevgili olsalardı Riley ve Victoria boşta kalırdı. Size Riley'den bahsetmiştim. Sıra geldi vampir prensesimiz Victoria'ya.

Victoria'nın hala sert kız mı yoksa nazik kız mı olduğuna karar veremedim. Bence bu iyi bir şey. Yeri gelince dişlerini çıkarıyor ve kavgadan çekinmiyor yeri gelince de - çoğunlukla söz konusu Aden olunca - sevimli bir kız oluyor. Hatta biraz endişeli ve duygusal.

Genel olarak kitabın konusu bir tek Aden ve kafasındaki o seslerle ve onların özel güçleriyle ilgili olsaydı sanki daha sade ve şık olurdu. Çünkü vampirli, kur adamlı, perili, goblinli, cadılı ve daha bir çok doğa üstü karakteri barındıran hikaye okumayalı bayağı uzun zaman olmuştu. Artık daha farklı şeylere bakmak istiyordum. Kitabın başların da yazarın ortaya karman çorman bir şey çıkaracağını düşünmüştüm. Ama hiç de öyle değilmiş. Sonlara doğru aralanan o sır perdesi, kayıplar ve savaşlar çok güzeldi. Ancak yazarımız kitabı öyle bir yerde bitirmiş ki ikinci kitabı almak artık zorunlu gibi bir şey. Çünkü çoğu yeri hep yarıda kesti.

 Son olarak diyemeden edemeyeceğim. Karakterlerin birbirlerine olan bağları, koruma iç güdüleri çok hoşuma gitti. İşte gerçek dostluk.

                                                                                       Kitaplıktan Sevgilerle...

22 Mayıs 2015 Cuma

YENİ KİTAPLAR #1

Evet cancağızlarım. Uzun bir aradan sonra yine ben. Ancak bu sefer kitap yorumu paylaşmak yerine benim diğer bloglarda en sevdiğim yayını paylaşacağım. YENİ KİTAPLAR!!!

Sizle daha önceden bir liste paylaşmıştım. Şimdi de o listedeki kitaplardan birkaçının üzerini karalama vakti.



Resimde görmüş olduğunuz kitaplar şuan rafımda duruyor ve onları ne zaman görsem "Şu edebiyat hocasının verdiği kitap bi bitsin hepinizi bir günde bitireceğim (BİTİREMEDİ.)" diyordum. 



  Evet bu iki kitap listemde bulunuyordu. Karanlığa Doğru listeye son anda girse de kitapçıda ilk gördüğüm kitaptı. Hem baktım bazı sitelerde satışı yok. Yavaş yavaş tükenmeye başlıyor. Hemencecik kaptım. Bir de sağ olsun kitapçı ablamız da bir güzel indirim yaptı. 5.Dalga ise zaten hiç aklımdan çıkmıyordu. İkinci kitap da yoldaymış. Onu da elimde tutuyordum lakin o sırada Gece Yolu adlı bol hüzünlü kitabımız bana oradan göz kırptı. Aklıma zaten Karanlığa Doğru aksiyonlu bir kitap bu da biraz dram olsun gibi düşünceler geldi ama daha mantıklı bir ses sonunda galip geldi. Amaan boşver. Ve gördüğünüz üzere kitaplığımda bulunduğu için kısa zaman içinde okuyup yorumumu sizinle paylaşacağım. ( Tamam biliyorum. Kısa zaman içinde bir kitap okuyup yorumunu da hemencecik paylaştığım görülmedi. )


Sırada bonuslarımız var. Normalde 5.Dalga ve Karanlığa Doğru'nun sadece sizle resimlerini paylaşacak ve haber verecektim. Lakin Beyaz Kedi' nin de siparişini verince onu da bekleyip şöyle toplu fotoğraflar çekilsinler istedim. Beyaz Kedi Lanet İşleyiciler serisinin ilk kitabı olur. Ve Holly Black 'le tanışmama da vesile olan kitaptır kendisi. Bu kitabı şuan internet sitelerinde bulmanız bayağı zor çünkü Dex her zaman yaptığı gibi yine daha fazla baskı çıkarmıyor. Bu yüzden eğer ki bir kitapçıda görürseniz almanızı yada en azından bir incelemenizi tavsiye ederim. Zaten sizde benim gibi popüler olmayan, klişelerden uzak, kurnaz ve sinsi karakterleri seviyorsanız ( Dipnot: Ana karakter ve ailesi dolandırıcı. ) kitaba resmen aşık olursunuz. Ancak alacakları şimdiden uyarayım kitap şimdiki zamanda yazılmış. Yani yapıyorum, düşünüyorum, diyorum diye yazılıyor ve çevirmen sağolsun bayağı bir yazım hatası yapmış. Neyse biraz daha devam edersem yoruma bir şey kalmayacak.
 The 100 ( Dı yüz değil Dı handırıd ) da bildiğiniz gibi listemde olan kitaplardandı. Aslında pek isteyerek oraya koymamıştım ama sonuçta koymuştum. DR'da da göz koymuştum zaten. Baktım birde indirimde. Canım babacığım da ( kendisi daimi sponsorum olur ) beni kırmayıp almıştı. Kitabın diziden çok farklı olduğunu söylüyorlar. İnşallah haklıdırlar.

VE SIRA GELDİ BOMBAMA. KARŞINIZDA HİÇ BİR KARAKTERİN, HİÇ BİR SERİNİ, HİÇ BİR KONUNUN, HİÇ BİR AŞKIN YERİNİ TUTAMAYACAĞI O KİTAP. BENİM İÇİN YERİ HER ZAMAN AYRI OLACAK OLAN O SERİNİN VEDA KİTABI. ŞAMPİYON'U SAHNEYE ALALIM LÜTFEN...


Şampiyon daha çıkmadan önce gözümde büyüttüğüm, daha çıkmadan "bu kitap bitince ben ne yapacağım" dediğim bir kitap. Bildiğiniz üzere Deha'nın sonunda bir şok geçirmiştim. Bu yüzden kitabın sonu hakkında hep karamsar fikirlere sahiptim. Ve o kapaktaki kurşun resmi de pek moral vermedi doğrusu. Kitabı alan da yakın arkadaşım olduğu için bu kitabın yeri iyice bir ayrı olmaya başladı. İşin aslı kitabı okumaya başladım hatta neredeyse yarıladım bile. Yorumunu bir ara yaparım artık.


Bu sahneye ne zaman baksam ruh halim:


                                                                                          Kitaplıktan Sevgilerle...










22 Nisan 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Pür - Julianna Baggot


Kitap Adı: Pür

Yazar: Julianna Baggot

Sayfa Sayısı: 492

Yayın evi: Dex

Notum: 5







Burada olduğunuzu biliyoruz, kardeşlerimiz.

Pressia, Infilakları ve ondan önceki hayatını hayal meyal hatırlıyor. Büyükbabasıyla birlikte yasadıkları delikte, insanlığın kaybettiği şeyleri düşünüyor: lunaparkları, sinemaları, doğum günü partilerini, anneleri ve babaları. Her şey küle döndü, hırpalandı, hiç iyileşmeyecek derecede yara aldı ve zarar gören bazı bedenler, bambaşka nesnelerle bütünlesti. Şimdi herkesin askeri eğitim görmesi gereken yaşa geldi Pressia. Tabii iki ihtimal var. Ya asker olacak ya da bedeni fazla zarar gördüyse eğitimdeki askerlerin canlı hedeftahtası olacak. Pressia'nın kaçması gerek.
Bir Pür yak ve külünü solu. 
İnfilaklardan tek bir yara almadan kurtulanlar da var. Pürler. Gökyüzündeki kubbelerinde, yerdeki insanlardan daha üstün olan, sağlıklı bedenlerini ve zihinlerini koruyacak şekilde yaşıyorlar. Bir Pür olan Partridge, kendini burada kapana kısılmış ve yalnız hissediyor, bir de farklı. O da kayıplarınıdüşünüyor sık sık, belki yuvası dağıldığı için. Babası duygusal olarak soğuk bir adam, ağabeyi intihar etmiş ve annesi, İnfilaklar sırasında Kubbe'ye adım atamadan kaybolmuş. Bu yüzden, birinin ağzından kaçan bir sözcük, annesinin hala hayatta olma olasılığını ona çıtlatınca, hayatını riske edipKubbe'yi terk ediyor ve annesini bulmaya koyuluyor.
Pressia ve Partridge karşılaşıyorlar. Tüm dünya başlarına yıkılıyor. 
                                                                 ***

Biliyor musunuz bence bir çok kitap hak ettiği değeri bulmuyor. Bulamıyor. Bu da o kitaplardan biri. Bir kere konusu insanı cezbediyor. Patlamalar ve ondan sonraki yaşam, hayatta kalma mücadelesi falan benim en sevdiğim konular. Tabii böyle kitaplardan insanın aklına bir de hemen güzeller güzeli bir kız ve erkek gelir. Oysa bu yazar çok cesur davranmış. Hayır, karakterleri öyle düpedüz çirkin diye tanıtmıyor. Şöyle söyleyeyim, patlama olduğunda, yani İnfilaklar, o sırada etraftaki ısıdan dolayı insanlar bir şeylere kaynaşmış. Ana karakterimiz olan Pressia'nin bir eli yok. Onun yerinde oyuncak bir bebek kafası var. Bradwell adlı karakterimizin de sırtında kuşlar var. Ve daha neler neler?


 Doğrusu kitaba ilk başladığımda ( evet ben ilk başladığım zamandan alayım yorumumu) bu olay bana çok korkunç geliyordu. Hayal ederken bile hafif bir iğrence ve korku duyuyordum. Ancak sonra öyle bir duruma geldim ki "Acaba daha iğrenç, erimiş insanlar var mı? Allah'ım lütfen olsun!" gibi psikopatça hayallere kapılmıştım.

 Hadi sizi şimdi de kitabın daha da ileri ki başlarına alalım. Bir kere kitabın nereden baksanız ilk 50 mi diyim ne, o kadar sayfası çok sıkıcı? Bir an kitabı fırlatmak ( ki bunu asla yapmam sadece düşüncesi aklıma sempatik gelmişti o kadar :) ) istemiştim. Çünkü ortam çok kötüydü, iğrenç yaratıklar, kötü olaylar, ve acayip az diyaloglar, bir de anlamı hakkında en ufak fikrinizin olmadığı terimler vardı ( elbette terimleri size şimdiden açıklamayacağım. Ben ne çektiysem siz de çekin nihahaha ). Ancak sonra olaylar tatlı bir hal aldı. Ölen ölene, patlayan patlayana, kesen kesene. Ama çok hoş, sıcacık sahnelerimiz de olmadı değil :)

 Ve şimdi de sıra her zaman yaptığım karakter yorumumda. Hani ben hep diyorum ya erkek karakterler daha bi favorilerimdedir diye. Ancak istisnalarım var da demiştim. İşte size istisna. Pressia sen ne kadar sevimli bir kızsın öyle yaaa. Ne iyi ne kötü. Yeri geldiğinde çıkarlarını korumasını biliyor ve ona göre hareket ediyor ki bu çok harika, yeri geldiğinde de onun aslında küçük bir kız olduğunu hatırlatıyor sizlere. Arada ki dengeyi iyi kurmuş bir karakter.

 Diğer karakterlerimiz de de hem Bradwell hem Partrigde hemde El Capitan sevdiğim karakterler arasında. Partridge' de neyini sevdim bilmiyorum doğrusu? Kötü çocuk deseniz değil, duygusal değil. Tamam belki biraz duygusal ama yeri geldiğinde de gayet ser olabiliyor. Bradwell de ise hep bi üstünlük taslaması ve tam bir lider, zeka küpü olması harika. Ve El Capitan, grubun içindeki çevik, asker karakterlere hep bayılmışımdır. Ama yan karakter olmak şartıyla.
                            
 Ya fark ettim de ben kitap yorumlarını bayağı uzun yazıyorum. Neyse ne işte! Hazır dr da indirimdeyken bu kitabı alın. Yalnız az çok biyoloji ve kimya konusunda da bilginiz olsa iyi olur çünkü bayağı bilimsel konuşmalar yapıyorlar. Belli ki yazar bayağı uğraşmış. Zaten ele aldığı konu atom bombasının ardında bıraktıklarıyla aynı. O psikolojiye girmesi, birini kaybetme ve umut ışığı arasında gidip gelmeler çok hoş. İşin özü falan filin alın işte ya! Bu kadar yorum yazmışım. Cidden güzel bir kitap. Lakin kitabın sonunda şöyle bir durum var, seri kitabı olduğu içi mi bilmiyorum sanki bir dizinin sezon finali gibiydi. Ama efsanevi bir sezon finali...
                                                                                               

                                                                                                     Kitaplıktan Sevgilerle...

18 Nisan 2015 Cumartesi

Kitap Tanıtımı : Pür - Julianna Baggot


Burada olduğunuzu biliyoruz, kardeşlerimiz.

Pressia, Infilakları ve ondan önceki hayatını hayal meyal hatırlıyor. Büyükbabasıyla birlikte yasadıkları delikte, insanlığın kaybettiği şeyleri düşünüyor: lunaparkları, sinemaları, doğum günü partilerini, anneleri ve babaları. Her şey küle döndü, hırpalandı, hiç iyileşmeyecek derecede yara aldı ve zarar gören bazı bedenler, bambaşka nesnelerle bütünlesti. Şimdi herkesin askeri eğitim görmesi gereken yaşa geldi Pressia. Tabii iki ihtimal var. Ya asker olacak ya da bedeni fazla zarar gördüyse eğitimdeki askerlerin canlı hedef
tahtası olacak. Pressia'nın kaçması gerek.

Bir Pür yak ve külünü solu. 

İnfilaklardan tek bir yara almadan kurtulanlar da var. Pürler. Gökyüzündeki kubbelerinde, yerdeki insanlardan daha üstün olan, sağlıklı bedenlerini ve zihinlerini koruyacak şekilde yaşıyorlar. Bir Pür olan Partridge, kendini burada kapana kısılmış ve yalnız hissediyor, bir de farklı. O da kayıplarını
düşünüyor sık sık, belki yuvası dağıldığı için. Babası duygusal olarak soğuk bir adam, ağabeyi intihar etmiş ve annesi, İnfilaklar sırasında Kubbe'ye adım atamadan kaybolmuş. Bu yüzden, birinin ağzından kaçan bir sözcük, annesinin hala hayatta olma olasılığını ona çıtlatınca, hayatını riske edip
Kubbe'yi terk ediyor ve annesini bulmaya koyuluyor.

Pressia ve Partridge karşılaşıyorlar. Tüm dünya başlarına yıkılıyor. 



Sayfa Sayısı: 500

Yayınevi: Dex




Not: Seriye her zaman ki gibi biraz geç başladım ama yorumu kısa zamanda gelecek ve çok bekletmeden ikinci kitabı olan Füzyon'a da başlayacağım.


Kitap Yorumu: Obsidiyen - Janiffer L. Armentrout

                                                                                         
Kitap adı: Obsidiyen

Yazar: Janiffer L. Armentrout

Sayfa sayısı: 354

Yayın evi: Dex

Notum: 4









Her şeye yeniden başlamak çok berbat.

Annemle birlikte Batı Virginia’ya taşındığımızda, kendimi sıkıcı işlere adamıştım, ta ki tüyler ürpertici yeşil gözleri ve kaslı vücuduyla yan komşumuz karşımda dikilene kadar Ama işler tahmin ettiğiniz gibi gitmedi.O, ağzını açtı.Daemon hem kabaydı hem de kendini beğenmiş bir pislikti.Birbirimizden hoşlanmamıştık. Tam hikâye burada bitiyordu ki bir kazaya uğradım ve Daemon zamanı dondurarak beni kurtardı.Yakışıklı uzaylı komşum üzerimde bir iz bırakmıştı.Yanlış okumadınız. O, bir uzaylı. Daemon ve kız kardeşinin yeteneklerini çalmak isteyen düşmanları vardı ve Daemon’ın bıraktığı iz bütün düşmanları başıma toplamıştı.Bu korkunç durumdan canlı kurtulmak içinse tek yapmam gereken üzerimdeki uzaylı izi etkisini yitirene kadar Daemon’ın yanından ayrılmamaktı.
                                                                          ***

Biliyorum. Kitap çıkalı bayağı oldu. Ama ben kitap ilk çıktığında 5. sınıfa gidiyordum. Ve aklım fikrim hala winx kızlarındaydı. Yani böyle şeyler okumuş olmamı beklemeyin. ( Blogger'ın kendini yağ gibi üste çıkarma çabaları vol.98709839787387492 )

Neyse, şu sorgu olayını bir kenara bırakalım ve siz de seriye yeni başlayan birinden bir yorum okuyun. Ancak uyarıyorum eğer kitabın hastası ve eleştiri kaldıramayan bir yapınız varsa lütfen ağır yorumlar yapmayın!


Aslında kitap uzun zamandır rafımda duruyordu ve bir yanım onu alıp okumama söylüyordu. Kitabın adını daha önceden bir çok kez duymuştum. Tabii tek ilgilendiğim yanı esas oğlanımızın adıydı. DEYMIN! Bu ismi Vampir Günlükleri'nden beri sevmişimdir. ( TVD bu sezon final yapacaklar diyorlar :( ) Bu isme karşı bir zaafım var. Doğrusu bu isimli kötü çocuklara.

Daemon benim o zor tarif edilen kötü çocuk tanımlarımdan birine uyuyordu. Gıcık, esprili ve belalı. O laf sokmaları Katy'yle kavgaları harikaydı. Hele o sorumluluk sahibi ağabey tavırları çok güzeldi. Dee'yle arasında acayip kıskanılası bir kardeşlik var.


Şimdi neden puan kırdığımı sorarsanız Katy yüzünden. Ya da yazar mı demeliyim bilmiyorum. Kızı biraz fala klişe seçmiş gibi. Yani artık not ortalaması yüksek, kitap manyağı ( kitaplara lafım yok. Sadece bu sevginin artık her ana karakterin ön plandaki hobisi olması can sıkmaya başladı), sıkıcı, ebeveynini kaybettiği yada anlaşamadığı için mutsuz olan karakterlerden gına geldi. Bir de pek beğenmediğim ve bu yüzden kız anlatımı hikayelere karşı bi antipati duymama sebep olan iç ses olayını da beğenmiyorum. Yani şu 'öküz', 'hayır tabi ki de ona aşık değilim .s.s' tavrı yorumları pek beğenmiyorum. Biraz daha olgun karakterler olmasını isterdim. Bir de size bundan önceki bir kaç yayınımda bahsetmiştim 'mantıksız saçma kahramanlıklar' diye. İşte bu kitapta onu gördüm ve gerçekten sinir bozucuydu.

SPOİLER İÇERİR:
Hayır yani Daemon'ın elbet bir planı vardır. Ya da ne bileyim oradaki en az bir kişinin vardır. Ne diye onları kurtaracağım diye kendini feda ediyorsun ki. Biraz oturup düşünsen ne güzel mantıklı cevaplar çıkar.
SPOİLER BİTTİ.

Kitap da Katy'yi ilgilendirip de sevdiğim sadece üç şey var. O da ilk olarak Dee ile dostluğu. Bahçe hobisi (okudukça benim de ilgimi çekti). Daemon ile acayip sert kavgaları. Bu üçü ciddi manada hoşuma gitti. Belki bunlar yüzünden seriye devam edebilirim.

Bir de kitabın arka sayfalarına Daemon'ın ağzından bölümler koymuşlar. Ne bileyim okuduğum yerleri tekrar okumak bana pek bi cazip gelmedi. Kendisi hakkında ufak bi kaç bilgi çıtlatabilirdi ya da Katy'nin yanında olmadığı zamanlar yaptığı bir olayı anlatabilirdi. Yani Ash veya Dee'le bir sahnesi olabilirdi. Ama yine de yazarın bunu düşünmesi ayrı ve güzel bir incelik olmuş.


Son olarak, dediğim gibi kitapta ki kız karakteri pek beğenmediğim için seriye biraz soğudum. Kurnaz karakterler daha çok hoşuma gidiyor. Ancak siz bunu sorun olarak görmüyor ve vampirlerdi, kurt adamlardı derken başka bir konu okumak istiyorsanız hemen başlayın. Çok çok öpüldünüz

                                                                                        Kitaplıktan Sevgilerle...